Hayatta Mutluluk Peşinden Koşan Herkesin Bilmesi Gereken Gerçek

Mutluluk hedef olarak koyulup, bir kaç basit davranış değişikliği ve yeni alışkanlıklarla veya sadece daha çok isteyerek agresifçe ulaşılabilecek bir nirvana değildir. Kişi ancak doğru yaşam felsefesini benimsemek ve mutluluğu yaratacak koşulları ve bakış açısını kazanabilmekte etki sahibidir. Aranan şey, dünyanın gaddarlığını ve mükemmeliğini birlikte görebilen, gerçekçi ve pragmatist olduğu kadar da duygusal ve naif olabilen için, kendiliğinden gelen bir ödüldür.

İnsanın gelişimini konu alan ve önerilen veren tüm eser ve düşünceler, değişimin doğasına saygı duymayı atlamamalı. Kastım şu: Değişim yavaştır, değişim zordur. Üzerine gidilerek veya çok istenerek değişim yaratılmaz.

İnsan psikolojisinin temeline giderek değişimin ne olduğunu biraz daha anlamaya çalışalım. Her şeyden önce şunu iyi biliyoruz, değişim dediğimiz olgu, yani kişinin hayata karşı değer yargılarını hareket ettirmesi, buna bağlı olarak geçmiştekinden farklı ilişkiler içerisinde düşünmesi – düşünce çıkarımları yapması,benzer durumlar karşısından farklı tepkiler verir hale gelmesi ve en nihayetinde farklı hissetmesi, önemli bir zaman ve efor maliyeti barındırır.

Her nasıl kurumların ve tüzel kişilerin değişmesi çoğu zaman hem çok iyi planlama gerektiren hem de buna rağmen zaman ve operasyonel verimlilik anlamında zarar yaşanan durumlarsa, bu, insanın iç dünyası için de aynıdır.

IMG_0450Bizim zihnimiz ve buna bağlı algılarımız, günlük hayatta karşılaştığımız olası her durum için doğru olduğuna inandığı tepkiler geliştirmiştir ve bu tepkiler bizce uygun olduğu düşünülen bir portföyden çoğunlukla otomatik olarak seçilir ve karşımıza gelir. Sokakta bir dilenci gördüğümüzde vereceğimiz tepkiler az çok bellidir ve karakteristiktir. Her seferinde nasıl tepki vermemiz gerektiğini baştan düşünecek enerjiyi harcamayız – refleksleşmiştir. Bir restoranda hesabı öderken verdiğimiz tepkiler, vücut dili kullanımı ve sözler, az çok bellidir ve yine karakteristiktir. Aynı şekilde refleksleşmiştir.

İşte insanı kastederek sözünü ettiğimiz değişim, yani karakter değişimi, tavır değişimi, his ve düşünce değişimi konuları, yaşayışımıza ilişkin bütün refklekslerin yıkılması ve yeniden inşası anlamına gelir. Bu sebeple de değişim döneminin kendisi zordur, sancılıdır, çok ruhsal enerji ve kaynak tüketir.

Mühendislerin seveceği bir başka benzetmeyle, karakter değişimi, tüm sistemlerin üzerine kurulu olduğu veritabanı işleyişinin yeniden tasarlanması ve yeniden organize edilmesidir.

Ucuz değişim vaat edenlere inanmayın. Konu kişisel gelişim olunca değerli her kazanç aynı büyüklükte bir çaba gerektirir.

***

Değişimin ne kadar zor olabildiğini, kişisel zihinsel kaynaklar üzerinde ne kadar tüketici olabildiğini anlamak en temel hazırlık. Şimdi neyin bizim kontrolümüzde neyin ise kontrolümüz dışında olduğuna bakalım.

Açıkçası kişisel gelişimin bir edebi tür olarak çoğu kritik düşünce alışkanlığına sahip kişide negatif bir tat bırakması şaşırtıcı değil. Tabi ki hepimiz hayattan bazı şeyler bekliyoruz, mutluluk, güç, ihtişam, şan, şöhret, saygı vb… Ancak bunların ne pahaya olduğunu görmek veya bedellerini ödemek konusunda hazırlıklı değiliz. İşte işin bu “zor” boyutlarına değinmeden bahsedilen ödüllerin pozitif düşünce ile veya mistik eylemlerle ulaşılabileceğini anlatan kişi ve eserler, tatlı bir hayalin devam ettirilmesinde üstlerine düşen rolleri oynuyorlar. Ben bu tarz yaklaşımları yani zor soruları sormayan ve okuyucuya kendiyle yüzleşme şansı vermeyen klasik kişisel gelişim düşüncelerini veya eserlerini; tedavi edici olmayan ama sürdüğü bir kaç saat içinde iyi hissettiren ağrı kesici veya antidepresanlara benzetiyorum. Herhangi bir tedavi veya iyileşme sağlamıyor, başından sonuna bir iyi hissetme hali sunuyorlar.

Hatta etkileri sadece nötr değil, bir ölçüde olumsuz. Çünkü neyin üzerinde etkimizin olup olmadığı konusunda algılarımızı çarpıtıyorlar.

Biz kendi geleceğimiz üzerinde etki sahibi olabiliriz ama onu tek kontrol eden değiliz. Büyük hayaller kurmak kötü değil, ancak büyük hayallere ulaşmanın tek yolu bu hayalleri kurmak değil. Biz iyilik yapıyor ve bunun karşılığını alıyorsak da bunun sebebi, kader, karma veya ilahi adalet değil, bizim gibi iyilik yapma niyetinde başka bir insanla karşılaşmış olmamız. Yani özetle, bizim etrafımızdaki dünyayı, kendi mutluluğumuzun değişkenlerine göre değiştirme şansımız veya lüksümüz yok.

Peki elimizde olan ne? Elimizde olan sadece şu, doğru yaşam felsefesini – yani hayata bakış yöntemini benimsemek, bunda olabildiğince gerçekçi olmak ve hayalperestlikten kaçınmak. Ek olarak, mutluluğu çevremizde ve kendimizde yaratma ihtimali olan koşulların gerçekleşmesi için doğru düşünce ve değer sistemlerini kurmak.

Dünya steril, temiz, iyiliklerle dolu değil. Aksine içinde her türlü adaletsizlik (ucu bize değsin veya değmesin), haksızlık, vahşet, yozlaşma, çürüme, kirlenme mevcut. İşte en büyük ödül; bütün bunları görüp de kendi içinde hayata lanet etmemeyi başaranların; dünyanın hala iyiliklerle de dolu olduğunu söyleyebilenlerin.

Bu ödül; hayatta kalmak için kötülüklere adapte olmak ve bir sonraki jenerasyonlara bunu dağıtan insan olmak yerine, kendi karşılaştığı kötülükler ve adaletsizlikler karşısında, bunlara dayanacak büyüklükte ve erdemde olanların hakkı.

Bu ödül; “Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin.” demek yerine, deveyi de diyarı da olduğu gibi kabul etmeyenlerin hakkı.

 

*Bu yazı ilk olarak www.sertamahassas.com adresinde Sert: Sorgulayarak Mutlu Kalma Sanatı isimli kitabı referans alarak yayınlanmıştır. 

 

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.