Stres Yönetimi

Stres Yönetimi Mümkün mü?

Dünya’ya hakim olduğunu düşünen insanın sözüdür “yönetmek”. Kaynaklar yönetilir, şirket yönetilir, evin bütçesi yönetilir, diğer insanlar yönetilir. İyi güzel de, duygular da yönetilebilir mi? Onlar yönetici dinler mi? Bu durum, konu stres yönetimi olunca değişir mi? Stres yönetimi mümkün müdür, yoksa öylesine söylenen bir söz müdür?

Bu soruların cevabı: Hem evet, hem hayır.

Stres Yönetimi Mümkün Değil: Hayır

Hayır, çünkü duyguları tam anlamıyla yönetebilmek için onları tam anlamıyla tanımlamak, anlamak ve analiz edebilmek gerekir. Mantıksal bakış bunu sağlar. Beynin prefrontal korteks olarak anlatılan, ve “ön-beyin” olarak da bilinen kısım, mantık yürütme, muhakeme gibi becerilerin yanında kişinin “benliğinin” saklandığı yerdir. Kabaca şunu söyleyebiliriz: “kim olduğumuz” ve kendimize ilişkin düşüncelerimiz, beynimizde mantıksal çıkarım yapmayı sağlayan kısımdadır. Ancak(!) duygular (sadece) burada yaşanmaz  ve hissedilmez.  Duyguların oluşumunda hem beynin birçok farklı kısmı rol oynar (duygu regülasyonu yapan Amigdala’dan – hafıza endekslemesini yapan Hipokampus’a). Hele ki konuya beyin değil de daha soyut olan bilinç seviyesinde bakarsak, duyguların çoğunlukla bilinçaltı etkenler ile şekillendiğini, büyük oranda da rastlantısallığın rol oynadığını söyleyebiliriz.

Doğrudan bir örnek verelim: “Dondurması düşen çocuk” imgesinin bir insanda ne duygu yaratacağını tam olarak söylemek mümkün değildir. Bu imge, her insanda, onun kendi geçmişi, psikolojisi, nesne ilişkileri (bkz: Melanie Klein) ve bilinçaltı süreçlerine bağlı olarak farklı düşünsel ve duygusal çağrışımlar yapar. Bu çağrışımlar da kolay kolay öngörülebilen, kategorize edilebilen, basit mantıksal çıkarımlarla çözümlenebilen cinsten değildir. “Dondurması düşen çocuk” sadece bir imge örneğidir. Toplantıda azar işiten çalışan, karısının “dağınıksın” eleştirisini işiten adam, yaya geçidinde karşıya geçmeyen kişilerin üzerine arabayı süren şoför bunlar gibi örneklerdir. Her gün içerisinde bunlara benzer binlerce imge ile karşılaşırız ve her biri küçük veya büyük bazı duygular yaratır.

Bir kişi, bu imgelerden herhangi birinin karşısında öfkelenebilir, stres seviyesi yükselebilir, hayal kırıklığı veya suçluluk duygusu yaşayabilir. Hangi durumun hangi duyguyu yaratacağını, ne şekilde ve ne etkiyle yaratacağını ve nasıl tetiklendiğini tam olarak bilseydik iş farklı olurdu. Güzel bir excel listesi hazırlar, üzerine stratejik ve taktiksel yönetim toplantıları yapardır. Ardından da iyice düşündükten ve yönetim danışmanlığı firmalarına yeterince para verdikten sonra hangi duygu karşısında ne yapmamız veya ne düşünmemiz gerektiğini çözmüş olurduk. Duygularımızı yönetirdik. Stres yönetimi mümkün olurdu. Ancak durum bu değil. O yüzden de, “duyguları yönetmek” mümkün değil. Aslında bu sözü söylediğimizde bir tür mübala yapıyoruz.

Stres Yönetimi Mümkün: Evet

Hep olduğu gibi… Bu işin bir de diğer tarafı var. Yani aslında duyguları yönetmek bir ölçüde mümkün. Sihirli kelime “bir ölçüde”. İlk olarak ne duygu yaşayacağımız konusunda söz hakkının yüzde yüz bizde olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Aslında hissetmek istemediğimiz duyguları çevresel faktörler sebebi ile, ya da bilincimizin içinde bulunduğu durumu yorumlama şekli sebebiyle hissedebiliyoruz. Aynı şekilde, kendimizi bazen beklenmedik şekilde olumlu duygular yaşarken de bulabiliyoruz.

Duygular, insanın içinde bulunduğu koşullardan anlam çıkarmasını sağlayan basit algoritmalar (yani belirli durum karşısında belirli bir tepki veren sistemler) olarak da tanımlanıyor. Stres’i de bu çerçeve de yorumlamak mümkün.

Yani stres, insan vücudunun otomatik olarak kendisine işaret verdiği bir uyarı mekanizması. Ya da diğer değişle, bir tedit durumu karşısındaki tehlike alarmı.

[bctt tweet=”Yani stres, insan vücudunun otomatik olarak kendisine işaret verdiği bir uyarı mekanizması.” username=”ozandagdeviren”]

Stres Yönetimi her zaman mümkün değil.

Sıradışı Durumlarda Stres

Evinizde bir yangın başlasa, sevdiğiniz eşyaların yok olduğunu görüyor olsanız, doğal olarak stres yaşarsınız. Bu stresi kontrol altına almak da kolay değildir. O yüzden, burada “yönetmek”

dediğimizde şunu kastedebiliriz. Stresi yaşıyor olsak da kontrolü kaybetmemek.

Yangın karşısında hiç bir negatif duygu hissetmemeyi beklemek gerçekçi değildir. O yüzden böyle bir durumla karşılaşınca stresi yönetmek, tamamen kontrolü kaybetmemek anlamına gelecek şekilde yorumlanabilir.

Sıradan Durumlarda Stres

Diğer tarafta ise sıradan durumlar karşısında yaşadığımız stres var. Belki de en önemli olanı bu, çünkü sürekli yaşıyoruz.

Örneğin, iş ve çalışma hayatını ele alalım. Buradaki stresi yönetmenin ilk önemli adımı, tam olarak neyin stres yarattığını anlamak.

Yani, stres kaynağı nedir diye sorduğumuzda cevap olarak “iş hayatı” veya “X şirket” alıyorsak bu yeterli değil.

Stres kaynağı, toplantılar, sunumlar, mailler veya kısa zamana yetişmesi gereken işler diyorsak, yine bu cevap yeterli değil, daha derine inmemiz gerekli. Daha psikolojik sebeplere bakmak zorundayız.

Asıl stres kaynakları şunlar olabilir:

  • Toplantı sırasında kötü bir izlenim bırakmak ve şirkette değer kaybetmek — dolayısıyla iş güvencesini kaybetmek (varoluşsal endişe)
  • Sunum sırasında bilgisizlik, deneyimsizlik veya beceriksizlik göstermek (statü veya sosyal statüde zarar görme endişesi)
  • Maillere veya işlere yetişememe (yetersiz hissetme endişesi)
  • Herhangi bir negatif durum sebebiyle işten atılma veya terfi edememe ve daha sonrasında iş bulamama endişesi

İşte ancak bu seviyeye indiğimizde, stresi yönetmek için cebelleşmemiz gereken duygu ve düşünceleri görüyoruz. Bu endişelerin belirli bir çizgiyi geçtiğini hissettiğimizde kendimizi telkin ederek veya rasyonel düşünce ve çıkarımlarla normal halimize dönebiliyorsak, işte o zaman kaba tabiriyle “stresi yönetmiş” oluyoruz.

Özetlemek gerekirse, stres, diğer duygular gibi, dizginlerini tamamıyla bize teslim etmeye hazır, öyle kolaylıkla “yönetilebilecek” bir şey değil. O bir canavar, ve evcilleştirmek kolay değil.Ancak bunu yapmaya en yaklaştığımız senaryo, gerçekten hangi endişeyi yaşadığımızı analiz ettiğimiz ve soğukkanlı şekilde kendimizi riskleri olduğundan yüksek görmemeye telkin edebildiğimiz zamanlar. Herşeyin yoluna gireceğine kendimizi ikna etme gücümüz, stresi yönetme potansiyelimizi belirliyor.

Ekşisözlük’te bu başlık altında güzel farklı perspektifler var. Bir göz atın derim.