Sıradan Türk’ün Politikayla Barışma Rehberi

Yaşadıklarımız karşısında çevremdeki insanların verdiği tepkilerin iki gruba ayrıldığını görüyorum.

  1. Politika konuşmayacağım, düşünmeyeceğim, haber okumayacağım, kendi hayatımın keyfini süreceğim.
  2. Hayatımız politika olmuş, nasıl okumayayım, konuşmayayım düşünmeyeyim. Hayatımızın her alanında bizi etkileyen değişimler oluyor, bunlar karşısında harekete geçmeliyim.

Büyük bir sarkacın salınımı gibi, biz de Türkiye’nin insanları olarak politik görüşümüz (veya tarafımız) ne olursa olsun, bu sancıyı ortaklaşa yaşıyoruz, bir ilk maddeye —sonra da ikinci maddeye doğru sallanıyoruz.

Bir taraftan aslında, hiç de istemiyoruz politika konuşmak. Nihayetinde bizi kişisel olarak doğrudan ilgilendirmiyor diye düşünüyoruz. Kendi işimizde gücümüzde olmak, aile ve arkadaşlarımızla sosyalleşmek, eğlenmek, dinlenmek, dolaşmak, ibadet etmek veya dünyayı keşfetmek istiyoruz.

Başka bir taraftan ise bu ülkeye, yaşadığımız hayata, buranın insanlarına, değerlerine, kültürüne önem veriyoruz ve onu korumak hatta geliştirmek istyoruz. Bazen sadece kendi bencilliğimizden ve konforlu hayatımızı koruma ihtiyacımızdan, daha nadiren de idealist duygularla, insanlarla politika konuşmak, isyan etmek, ikna etmek ve etkili olmak istiyoruz.

İşte bu ikilem 2016 yılında Türkiye’de yaşayan kişilerin psikolojisinin merkezindeki problem. Bir bilişsel tutarsızlık (cognitive dissonance) yaşıyoruz. Birbiri ile zıt iki düşünceyi—hatta iki duyguyu aynı kafanın içinde tutmaya çalıştıkça da bizi yıpratıyor.

Çok sevdiğimiz, hatta tutkuyla aşık olduğumuz ama biraraya geldiğimizde gırtlak gırtlağa ve vahşetle kavga ettiğimiz bir eş ile olan ilişkiye benziyor. Ne onunla… Ne de onsuz.

“Yeter artık, sadece kendi hayatımı düşüneceğim…” diyoruz içimizden. Dayanamıyoruz.
“Etkili olacağım, politik olarak aktif olacağım, haberleri takip edeceğim, çevremle konuşacağım…” diyoruz; gücümüz (varoluşsal ve psikolojij gücümüz) yetmiyor. Tükeniyoruz, tekrar birinci maddeye dönüyoruz.

Çözüm var mı? Bir vatandaş olarak politikayla barışmak mümkün mü?

En başta gerçekçi bir nokta belirleyelim kendimize: bu gerçekten zor. Ancak sanırım, bir çözüm ihtimali var. Kolay değil. Ancak uğraşmaya değebilir.

Üç ayrı şeyi başarmak ve bunları birbirleri ile uyumlu hale getirmek gerekiyor.

  • Duygusal olarak reaktif değil, soğukkanlı kalmak ve motivasyonu zamana yaymak.

O gün kötü bir haber gördüğünüzde çok üzülmemek, iyi bir haber görünce de çok sevinmemek anlamına geliyor bu. Yani biraz daha soğukkanlı olmak ve duyguyla değil, düşünceyle hareket etmek gerekiyor. Eğer tüm haberlere ve politik değişimlere duyguyla yaklaşırsak sonuç itibariyle ya boş umutlara kapılmak ya da  duygusal dünyamızın yıkılması ve bizi güçsüz bırakması riskiyle karşı karşıyayız. Bu ayrıca bizi “taraflaştırıyor” ki bu çözüme değil, problemlerin daha sıkı düğümlenmesine sebep olan bir durum.

Doğru bulmadıklarımız karşısındaki hayal kırıklığını bütün ağırlığı ile o anda duygusal olarak yaşamak doğru değilse, umudu da zamana yaymalıyız. Bir şeylerin daha iyi olacağına dair inancımız duyduğumuz iki kötü haberle yer bir olmamalı, olamamalı.

“Daha iyi”nin mümkün olduğuna duyduğumuz inanç ise bizi bir günlüğüne, bir haftalığına veya bir kaç aylığına ateşlememeli. Aksine, bu motivasyonu çok dikkatlice zamana yaymalı ve yağmurda ve rüzgarda kalmış bir köz parçası gibi korumalıyız. Bu motivasyon kendi inandıklarımız çerçevesinde bizi bir hayat boyu motive edebilmeli. Söndüğünde ise, o ateşi tekrar yakacak insanları aramalıyız.

  • Başka insanların, haber kaynaklarının veya politikacıların düşüncelerine bağlı kalmadan, “Bence bu ülkenin en çok neye ihtiyacı var?” sorusunu sormak ve olabildiğince fazla, geniş, yaratıcı cevaplar üretmek.

İnsanlar çok zeki. İnsanlar çok aptal. Ayrıca, bu cümlelerin her ikisi de doğru.
İnsanlar kafalarını çalıştırdıklarında, bir karar almadan önce işi eğrisiyle doğrusuyla tarttıklarında zeki çıkarımlarda bulunma ve bunları hayata geçirme potansiyeline sahipler. Öteyandan, kendilerine soru sormayı bıraktıklarında [soru sormanın cevap vermekten önemli olmasının sebebi] bir o kadar aptallaşıyorlar. İçine saplandıkları düşünsel tembellik batağı ise politikacıların ekmeğine yağ sürüyor. Bu durumdaki kişilere kendi hazır cevaplarını veriyor, taraftar ve düşmanlarını yaratıyorlar.
Bunun çözümü bence şu; “ne yapmak gerekir” sorusuna önce kendi kendinize cevap verin. Kendinize “bu ülkenin en çok neye ihtiyacı var?” sorusunu sorduğunuzda ne cevap veriyorsunuz? Bir değil, birkaç cevap verin. Fikir üretin. Gerekirse sayfalar dolusu madde madde bir liste çıkarın. Önce saçmalayın. Sonra saçma cevapları atın elinizde kalanları ise çevrenizle istişare ederek / danışarak olgunlaştırın.

  • Kendi becerilerinizi ve etki sahibi olabileceğiniz alanları keşfetmek. Bu etki için ise zamana yayılmış şekilde çaba göstermek.

Zeka ve potansiyel kavramları sıkça karıştırılır. Bana kalırsa insanların kendileri bile doğru motivasyon ve aşılması gereken engellerler karşılaşana kadar potansiyellerini tam anlamıyla bilemezler. İnsanı başarıları değil, başarısızlıkları daha kuvvetli hale getirir derler.
Etki sahibi olabileceğiniz alanları anlamanın en iyi yöntemi “çok yaşamak”tır. Ne kadar çok yaşar, ne kadar deneyim zenginliği kazanır, ne kadar farklı yer görür, ne kadar çok insanla tanışırsanız kendi becerilerinizi ve etkili olabileceğiniz konuları o kadar iyi keşfedersiniz. O yüzden kendini iyi tanımayan biri olduğunuzu düşünüyorsanız sokağa çıkın, yaşayın ve hata yapın.

Kendinizde keşfettikleriniz ve etkili olacağınızı düşündükleriniz ile gördüğünüz problem ve ihtiyaçların hangilerine saldırabilirsiniz, bunun sentezini yapın ve hedef koyun. Motivasyonu ise zamana yaymanız gerektiğini hatırlayın (bkz madde 1).

Sözün özü; kolay değil, ancak bir yerden tutunacaksak elimizdeki en iyi yöntemin bu olduğunu görüyorum.

Eğer bunu başarabilirseniz sarkacın salınımından kendinizi kurtarma ihtimaliniz var. Çünkü hem bir yandan politik olarak etkisi olan bir eylemde bulunmuş ve kendinizi faydalı hissetmiş olacaksınız, hem de bunu kendi hayatınızın bir parçası haline getirdiğiniz için kendi hayatınızı durdurmuş olmayacaksınız. Tam aksine “kendi hayatınızı yaşamış” olacaksınız.

Dipnot: Bu önerileri gündelik yaşantınızdaki konforunuzdan, kariyerinizdeki azimli hedeflerinizden, uykunuzdan, alışılmış düzeninizden fedakarlık gerektirebilir. Beklenmeyen varoluşsal bir kriz yaşarsanız ise doktorunuza başvurun.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.