Kişisel Gelişim, Kolektif Zeka ve Karıncalar
(Sert: Sorgulayarak Mutlu Kalma Sanatı isimli kitaptan alıntıdır.)
Kişisel Gelişimin Atladığımız Tarafı
Kişisel gelişimi kendi hayatının odağında önemli bir noktada tutan kişilerin hayatta karakterlerini oturtmaları ve kendilerini bulmaları için doğru zamanda doğru bilgiye ulaşabilmeleri, vazgeçilmez bir artı. İşin özünde şöyle bir gerçek var; Matthew Killingsworth’un araştırmasını da, okuduğunuz bu düşünce eserinin başka kişilerle paylaşımını da mümkün kılan bizim geliştirdiğimiz bu bağlayan teknolojiler. Ancak hepsinin ötesinde, bağlı olmanın gerçekten ne kadar devasa bir gelişim ve evrim ivmesi kattığını anlamak için kolektif zeka kavramına ve karıncalara bakmalıyız!
Bir karınca, tek başına çok zeki bir canlı değil. Ancak karıncalar milyonlarca yıllık evrim sürecinde kendi erkini kanıtlamış, çok farklı nitelikte ortama adapte olma becerisine sahip, şaşılacak derecede iyi organize olabilen canlılar[1]. Karıncaları bu denli etkin kılan beceri ise bağlı olmaları. Karıncalar sanılanın aksine tekil yaşayan değil, birbirleri ile sınırlı kapasite de olsa da kimyasallar aracılığıyla basit ama sürekli iletişim kurma becerisine sahip canlılar. Bunun sayesinde tekil olarak etkili değiller ancak kitle olarak dahice işliyorlar.
Zeka Kolektif Olunca Daha da Bir Güzel!
Kolektif/kitlesel zeka dediğimiz olguyu doğada gözlemleyebileceğimiz en yalın ve en değerli örneklerden biri. Bir karınca grubu ne kadar büyükse, o kadar etkili ve o kadar zeki olma potansiyeline sahip. Her bir karıncanın beyindeki tek bir nöron gibi rol aldığı, ancak bir koloni olarak bakıldığında bir bilgi ağını andıran bu modelde, sinaps sayısı arttıkça kapasitesi artan bir beyin gibi, karınca sayısı arttıkça işlem kapasitesi de artıyor.
Örneğin; yuvadan çıkan ve dört farklı yöne giden dört karınca olduğunu düşünelim. Doğu, batı ve güney yönünde giden karıncaların ya elleri boş döndüklerini ya da hiç dönmediklerini düşünelim. Kuzey yönüne giden karınca ise 15 metre uzaklıkta yuva yapmak için gerekli bir malzeme veya bir besin bulsun. Eğer bu karınca yuvaya başarıyla dönerse, diğer birkaç karıncaya olumlu sinyali verir ve aynı yönde besin bulmak için bu defa daha fazla sayıda karınca görev alır. Giden ikinci gruptan gelen karıncalar, döndüklerinde olumlu sinyali vermeye devam ettikçe, bu besin noktasına olan karınca trafiği artar, ta ki, besin bitene veya başka bir sebeple karıncalar olumlu sinyali vermeyi kesene kadar.
Bu basit ama dahiyane sistem, hemen her seferinde, toplu kaynakların en etkin kullanımının tasarlanmasını mümkün kılıyor. Yine daha yakın besin kaynaklarına daha hızlı ve daha çok sayıda karınca yönlenirken, daha uzak ve daha riskli besin kaynaklarına daha az kaynak ayrılıyor[2].
Nihayetinde, bireysel olarak çok sınırlı kapasiteye sahip olan canlıların, bağlı olma ve iletişim kurma durumu ile aslında zeka ve kapasite olarak sınıf atladığını gözlemleyebiliyoruz. Benzer bir durumun insanlar için de geçerli olduğu savunulabilir. Tek başımıza altından kalkamayacağımız zorlukta görevleri, tek başına zekamızın çözmeye yetmediği problemleri veya keşfedemediğimiz doğa gerçeklerini birbirimize bağlı olmanın getirileri ile aşabiliyoruz. Bu bağlı olma durumu, bir anlamda yazının bulunması ile başlıyor. Farklı zamanlarda yaşamış kişiler yazılı eserler üzerinden bilgi paylaşımı yapabiliyor ve kümülatif bilgi birikimi ile kütle çekimi kanunlarından fotosentezin nasıl işlediğine dair birçok keşif yapar hale geliyoruz. Ki düşünün, son 50 yıla kadar yapılan tüm bu kolektif zeka ürünleri birbirlerinden bağımsız, küçük toplulukların aralarındaki oldukça sınırlı bağlılıklar üzerinden ortaya çıkmış ürünler. Artık tüm dünyanın birbirine gerçek zamanlı olarak bağlı olduğu bir düzene doğru ilerliyoruz. Geçmişteki değişim koşullarına ve ivmesine bakıp gelecekte olacaklarla ilgili şaşkınlığa düşmemek, veya heyecana kapılmamak elde değil.
Karıncalar Yapıyorsa Biz De Yaparız
Geleceğin getireceği keşifleri merak etmenin, insanlık olarak kendimizin ve evrenin sınırlarını keşfetmenin hayattaki en saf, en gerçek ve en kuvvetli mutluluk kaynağı olduğunu düşünüyorum. İşte bu yüzden, cahillik mutluluktur düşüncesine kökten karşı çıkmalı.
Kazandığımız erdemi, zamandan kopuk değil, aksine, içinde yaşadığımız çağın gerçekleri ile yorumlamalı. Anlamı sadece bireysel olarak değil, aynı zamanda insanlık türü olarak, birbirimizle ve doğa ile içinde bulunduğumuz derin ilişkiyi inkar etmeden aramalı. Bunun gerçek değerini, umuyorum bir gün fark edeceğiz.
[1] Franks, Nigel R. Army Ants: A Collective Intelligence. American Scientist: Volume 77, Issue 2, 1989.
[2] Bu konudaki detaylı çalışma için bakınız: Li, Lixiang, Peng, Haipeng, Kurths, Jürgen, Yang, Yixian ve Schellnhuber, Hans Joachim. Chaos-order transition in foraging behavior of ants. Proceedings of the National Academy of Sciences, Early Edition, 2014.
Sorgulayarak Mutlu Kalma Sanatı içinde geçen Bilge’lik kavramına ilişkin küçük bir seslendirme denemesi yapmıştım geçtiğimiz hafta. Onu da burada paylaşıyorum.